28 Kasım 2010 Pazar

SEARCH ENGINE MARKETING / ARAMA MOTORU PAZARLAMA

İsmail Kaya, Pazarlama Bi' Tanedir: Bir Pazarlamalar Ansiklopedisi, bky, İstanbul, Haziran 2010, s. 308-309'da diyor ki:

SEARCH ENGINE MARKETING / ARAMA MOTORU PAZARLAMA

İnternette içeriğe ulaşmaya yardımcı olan Google ve benzeri arama motorlarının özelliklerinden yararlanarak, firmanın kendini, ürünlerini, sunularını daha fazla sayıda ve daha ilgili kişilere, daha geniş kesimlere duyurmak, göstermek için giriştiği çabalar, arama motoru pazarlama olarak bilinir.

Arama Motoru Pazarlama’nın hem sanat hem de bilim yönü var. Arama Motoru Pazarlama’nın amacı, ilgili anahtar kelimeleri, deyimleri ve tasarımları kullanarak internetteki arama motorları tarafından web sayfasının görülmesini, ön sıralara çıkarılmasını sağlamaktır.

Arama Motoru Pazarlama, bir bakıma off-line networking temelinde çalışır. Buna göre, aralarında ilişki oluşturmak isteyen birimler, kendi özelliklerini, ilgi alanlarını, meraklarını, çalışmalarını, kimliklerini, vesaireyi başkalarının da görebileceği bir yerde yayınlarlar. Okullarda, arkadaş sitelerinde, iş ve eleman arama sitelerinde olduğu gibi. Arama motorlarının mantığı, web sayfalarının bağlantı ve ziyaretçi sayısına bağlıdır. Bağlantı ve ziyaret sayısı arttıkça ilgili web sayfası arama listelerinde üst sıralara otomatik olarak çıkarılmaktadır.

İlişkilerin gelişmesinde, ilgi alanları benzer olanlar arasındaki viral etkiler yüzünden, ilk tanıtmada kullanılacak tanımların büyük önemi vardır. İlgi alanı itibarıyla oluşturulacak listenin çok geniş olması da çok dar olması da arzulanmaz. İşte bu bakımdan, Arama Motoru Optimizasyonu (SEO)[1] denilebilecek bir arayışa ihtiyaç vardır.

Arama listelerinde üst sıralara çıkabilmek için, arama motorlarına kendini sunmak, bedelini ödeyerek yerleşmek, listelere dâhil edilmek için para ödemek ve içerikle oynamak gibi çözümler de uygulanabiliyor. Sitenin mimarisi ve bağlantı yoğunluğu da bu konuda etkili olabiliyor.

Türkiye’de ilk “Search Engine Marketing Konferansı” 2007’de İstanbul’da toplandı. Konferansta, SEM nedir, markaya ne katar, arama motoru optimizasyonu, küresel trendler, pazarlama profesyonellerini bekleyen fırsatlar, Türkiye'den lider markaların SEM başarı hikâyeleri ele alındı.


(Ayrıca bu konuda çok doyurucu bir yazı için bakınız: http://www.yucezerey.com/motor-ve-pazarlama/ Zerey'in kendi sitesinde bulunan bu yazısının sonunda kaynak gösterilen Digitalage dergisinin Şubat 2010 sayısında böyle bir yazı yer almamaktadır. İlgilisine duyurulur.)


[1] Search Engine Marketing hakkında bir dizi yazı için bakınız: http://www.clickz.com/experts/search/-opt/archives.php

4 Ekim 2010 Pazartesi

A LA TURCA MARKETING / ALATURKA PAZARLAMA

A LA TURCA MARKETING / ALATURKA PAZARLAMA

A La Turca; Türk işi veya Türklere özgü demek. Batılı kaynaklar yıllarca, Türklere özgü deyimini kendimizi küçük düşürmemiz için kullanmış ve kullandırmış. Sonuçta Alaturka olmak ülkemizde gayri medeni olmakla eş anlamlı olarak düşünülür olmuş. Alaturkalık, geri kalmışlık veya çağdışılık olarak algılanıyor. Sanki bütün medenî işler batıda yapılıyormuş gibi saçma sapan bir izlenime ve kanıya varılabiliyor. Alaturka’nın bu olumsuz anlamına katılmamakla birlikte, bir hoşluk olarak, Alaturka Pazarlama hakkında neler yazılmış bakalım:

Pazarlamanın bütün ülkelerde uygulanabilecek belli prensipleri vardır. Bu prensipleri yerel şartlara uyarlayarak uygulayan firmalar çok başarılı iş sonuçları üretirler. Fakat bazen yerellik o kadar abartılır ki bütün prensiplerin üzerinde kendine özgü bir stratejiler demeti oluşur. Özgün stratejiler oluşturmada ülkemiz iş adamları özellikle çok başarılıdırlar. Onlar eksik rekabet şartları altında, dünyaya kapalı, geç gelişmiş olan bir ekonomide özgün(!) stratejiler oluşturmakta kendilerini kanıtlamışlardır. Bu üstün stratejileri bir yazar “Alaturka Pazarlama Stratejileri” olarak isimlendirmiş, içeriğiyle yerel olan bu stratejileri ismiyle de yerelleştirmişti[1].

Alaturka Pazarlama Stratejileri adı altında şunları öneriyordu:

§ Tüketiciyi unut! Ürünü son durumda satınalan kişinin tüketici olduğunu dikkate alma! Odak noktasına tüketiciyi değil kendini koy!

§ Reklâmlarında bol bol kendinden, büyük fabrikalarından, ihracat yaptığın ülke sayısından bahset!

§ Araştırmayı ihmal et, araştırma yaptırma! Hatta araştırmayı nasıl kullanacağını bilme!

§ Ülkende kırk yıl süresince ticaret yapmayı o ülke tüketicisini tanımak için yeterli olduğunu düşün! ( Fakat 10–15 yıllık yabancı şirketlerin senden daha başarılı iş sonuçları üretmelerini dikkate alma!)

§ Tüketici beklentilerini ve eğilimlerini takip etme! Nasıl olsa senin tüketicin ne üretirsen onu alacaktır.

§ Herşeyden ve herşeyden önce coğrafyayı ele geçir! Tüketici zihni ve zihin payı sanaldır, önemseme!

§ Herkese satmaya çalış! Senin her tüketicin kendisine her satılan ürünü her satandan almaktadır.

§ Markaya yatırım yapma! Nasıl olsa tüm dağıtım noktaları senin kontrolün altında.

§ Eğer güçlü bir marka ismin varsa bunu mutlaka kullan! Sudan sucuğa, kilitten mobilyaya aynı marka ismini yay!

§ Satışlarında düşüş başladıysa hemen bir reklam ajansının kapısını çal! Zaten reklamcılar sadece ve sadece senin satışlarını arttırmayı ve markanı güçlendirmeyi düşünmektedirler.

§ Şirketinin/ürününün reklamlarını tüketici araştırmalarından bîhaber reklam bölümüne yaptır!

§ Çok sınırlı bir bölgede dağıtım yap, ama ulusal bazda lansman yap! Nasıl olsa paran çok.

§ Dağıtım kanallarında hâkimiyet sağlamadan reklâm kampanyası başlat! Dağıtım kanalları senin malını almak için reklâm beklemektedir.

§ Senin tüketicin promosyonsuz mal almaz. Promosyonları sürekli yap! Satışları arttırmada kesin garantilidir.

§ Yaptığın reklamlarda stratejiye gerek yoktur. Bol renkli resimli, hareketli reklamlar yap! Ülke insanı çok renkliliği sever.

§ Marka stratejisini ajansa bırak! Onlar senin için ve herkes için strateji üretmektedirler.

§ Aynı sektörde birden fazla marka ile faaliyet göster ve her markayı herkese satmaya çalış!



[1] A. Faruk Şener, “Alaturka Pazarlama Stratejileri”, Marketing Türkiye, 28.05.2004

18 Ağustos 2010 Çarşamba

HAND-TO-HAND (H2H) MARKETING / ELDEN-ELE PAZARLAMA

HAND-TO-HAND MARKETING (H2H) / ELDEN-ELE PAZARLAMA

 

Tanıtım malzemelerinin elden dağıtılmasıyla ilgili. Event marketing ve One-to-One marketing uygulamalarının bir türü. Ürünler, etkinlikler, yarışmalar, firma tanıtımı ve benzeri hakkındaki duyurular, bilgiler, indirim kuponları, ürün örnekleri, eşantiyonlar gibi malzemeler özel ekiplerce hedef kitleye doğrudan ve elden dağıtılır. Dağıtım dikkatle seçilmiş noktalarda çalışan görevlilerce belli bir gün/günlerde veya aylar boyunca sürekli yapılabilir.

Konserler, yaya trafiğinin yoğun olduğu yerler, önemli spor karşılaşmaları, okullar, alışveriş merkezleri, festivaller, fuarlar, parklar, plajlar, üniversite yerleşkeleri, kongre ve toplantılar, sinema/tiyatrolar ve benzerinde, birebir temas fırsatları da yüksektir ve Elden-Ele Pazarlama için elverişli noktalardır.

Hemen her yaş grubundan ve her kesimden değişik hedef kitlelere doğrudan ve insanî bir dokunma ile erişmek fırsatı vermesi Elden-Ele Pazarlama’nın önemli bir üstünlüğüdür. Dağıtılan malzemeler kadar, dağıtan ekibin varlığı ve beraberinde bulunan görsel malzemeler ve taşıdığı mesajlar doğrudan etkili oldukları gibi, kulaktan kulağa iletişime de konu olabiliyor. Dikkat ve ilgi çeken, elle tutulabilir biçimdeki mesajların hedef kitlenin o andaki ilgi alanlarıyla yakından ilişkili olması veya özellikle ilişkilendirilmesiyle etkinlik daha da arttırılabiliyor. Dağıtım ekibindeki kişilerin niteliklerinin özenle belirlenmesi, işe uygun eğitimden geçmiş olmaları, elden ele aktarımın anı, şekli ve özelliklerinin dikkatle planlanması H2H uygulamalarının başarısını etkiliyor.

H2H uygulamalarını firmalar kendileri düzenleyebilecekleri gibi, bu alanda uzmanlaşmış profesyonel organizasyon veya firmalardan da yararlanılabiliyorlar.

Eşantiyon dağıtımı eskiden beri biliniyor. Çok değişik eşantiyon ürünler kullanılabiliyor. Japonya’da bir girişimci, eşantiyon olarak dağıtılacak kâğıt mendillerin kibritten daha çok ilgi çektiğini fark ederek, Elden-Ele pazarlamanın bir alt türü olarak “Tissue-Pack Marketing” adını verdiği uygulamalar geliştirmiş.

15 Temmuz 2010 Perşembe

METAPHORIC MARKETING / MECAZÎ PAZARLAMA

METAPHORIC MARKETING / MECAZÎ PAZARLAMA

Pazarlamada, araştırma ve iletişimde mecazlardan yararlanmaya dayanıyor. Semiyotik Pazarlama sembollerle ilgilenirken, Metaforik Pazarlama, deyim, dolaylı ifade ve bir şeyi başka bir şey üzerinden anlatmaktan yola çıkıyor. Eski Yunancada gönderme, anlam nakli bağlamında kullanılan, Türkçede mecâz, benzetme veya eğretileme dediğimiz metafor, ozanların ve edebiyatçıların hikâyelerine canlılık ve derinlik kazandırmak, etkisini artırmak için kullandıkları bir iletişim aracı olarak biliniyor. Metaforlar her dile zenginlik katıyor. Farklı dillerde insanlar sohbet sırasında dakikada ortalama beş-altı metafor kullanıyorlar.

“Para avucumdan aktı gitti,” “borca battım”, “para muslukları kısıldı”, “banka bütün varlığını dondurdu” gibi günlük dildeki deyişler ve yüzey metaforları paranın sıvı gibi olduğunu belirten bir metafor temadır. Bu tema aynı zamanda “kaynak” türü bir derin metaforu da yansıtır. Metafor temalar yüzey metaforların altında saklıdır ve metafor temalar Zaltman’ın derin metafor dediği daha temel mercekleri yansıtırlar[1].

Mecazî Pazarlama, araştırmacıların müşteriyi ve zihnini anlamaya çalışan bir araştırma tekniği olarak ortaya çıktı. “Şairane Pazarlama” da denilen yöntemle, imajlar yoluyla bilinçaltındaki düşünceler açığa çıkarılabiliyor. Zaltman’ın patentli Metafor Belirleme Tekniği’nde deneklere geleneksel araştırmaların aksine, yüzyüze görüşmeler sırasında müşterilere yöneltilen sorular veya kendilerine verilen konu veya ürünlere dair getirdikleri resimlerdeki metaforlar cevaplayıcılarla birlikte kolajlanarak analiz ediliyor. İnsanların bazen kendilerinin de ne hissettiklerini bilemedikleri veya ifade edemedikleri hususlar, müşterilerin ruhu ve bilinçaltları da açığa çıkarılabiliyor. Mecâzî Pazarlama, kelimeler kadar imajlarla da düşündüğümüz gerçeğine dayanıyor.

Gerald Zaltman’ın araştırmalarında çikolata nesnesi için çocukluk fotoğraflarının getirilmiş olmasından yola çıkılarak onun çocukluk anılarını pekiştiren, hatırlatan ve bu yoldan insanı mutlu eden bir araç olarak algılandığı saptanmış. Naylon çorapla ilgili kadınların getirdiği birbirine karışmış kablo, yere dökülmüş dondurma ve lüks araba resimleri de kadınların onu bir problem, bir utanç ve prestij/seks unsuru olarak gördükleri şeklinde yorumlanmış.

Zaltman’lar adı geçen kitaplarında derin düşünmeyle ilintilendirdikleri derin metaforlar ve duyguların birlikte hareket ettiklerini, biri olmadan diğerini anlamanın mümkün olmadığını ileri sürüyorlar. Pazarlamacılar tüketici davranışlarının duygusal dürtülerine daha çok dikkat gösterdiklerinde, kendi markaları açısından hangi duyguların geçerli olduğunu belirlemede derin metaforlardan yararlanmanın önemini kavramaya başladılar. Tüketicilerin kendi ihtiyaçları ile bunları karşılamalarına yardımcı olmayı öneren kişi, marka ve şirketleri değerlendirmesine hangi duyguların etki ettiğini öğreniyorlar. Duyguların anatomisini anladıklarında ürün tasarımında, alışveriş ortamında ve diğer iletişimlerde metaforik ipuçları kullanarak duyguların nasıl yakalanacağını öğreniyorlar. Tüketicilerin zihninde hangi derin metaforların bilinç dışı yer tuttuğunu bilmek pazarlama yöneticilerine daha derin düşünme imkânı sağlayabiliyor. Pazarlamacılar artık tüketiciler hakkında ürün özelliklerine ilişkin sığ terimlerle değil, daha derin duygusal terimlerle düşünmeyi öğreniyorlar.

Zaltman’lar, ekipleriyle birlikte otuzdan fazla ülkede gerçekleştirilen 12.000 kadar derinlikli görüşmeler sonunda her sektörde ve her ülkede sıklıkla rastlanan yedi derin metafor belirlemişler. “Belli bir durumda birden fazla derin metafor geçerli olabilir ve bir metafor dile getirilirken başka metaforları açığa vuran işaretler de ortaya çıkabilir.” diyorlar. Yedi derin metafor şunlar:

Denge (dengesizlik); kuvvetleri denkleştirme, uyarlama, sürdürme, ağırlıkları eş tutma ve olduğu gibi koruma fikirlerini içerir. Fiziksel denge, manevî denge, sosyal denge, estetik ve psikolojik denge gibi çeşnileri vardır.

Dönüşüm, hal ya da statü değişikliği demektir. Bizi elden ayaktan eden bir soğuk algınlığından kurtulup turp gibi oluruz. Duygusal açıdan kendimize yeni bir sayfa açmaktan söz ederiz. Dönüşüm sürpriz, beklenen veya sakınılan türden olabilir.

Yolculuk; ekseriya yaşamın derin metaforudur. Bilinmez olabilir, kestirilebilir sonuçlara götürebilir. Hızlı veya yavaş ilerleyebilir, yokuş yukarı veya aşağı da gidebilir.

Kap; iki işlevlidir; şeyleri içeride veya dışarıda tutar. Koruyabilir de, kıstırabilir de; açılabilir de, kapanabilir de; olumlu da olabilir, olumsuz da. Kaplar, saklamak, korumak, biriktirmek, depolamak içindir.

Bağlantı (bağlantısızlık); aidiyet ya da dışlanma duygularını kapsar. Benim markam, benim takımım, benim adayım, benim tipim dendiğinde bir psikolojik sahiplenme duygusu sergilenir.

Kaynak; varlığı sürdürebilmek için ihtiyaç duyulur. Cep telefonunu hayat hattı, motor yağını hayat veren kan, bunları kaynak olarak gören metaforlardır. Kaynaklar doğal olabilir, sonradan edinilebilir.

Kontrol; İnsanlar yaşamlarının kontrolünü elinde hissetmek ister. Ağır hastalık karşısında kendini yenik veya aciz hisseder. Ya da bunun hayatını yok etmesine izin vermeyeceğine and içer. Hayvanları ehlileştirir, terbiye eder ve kendimizi doğanın insafına bırakırız.

Ayrıca, hareket/devinim, kuvvet, doğa, sistem ve başka derin metaforlar da söz konusu olabiliyor.

Ürünler, sunumlar ve pazarlama iletişiminde doğrudan ifadesi uygun bulunmayan konularda da, îmâlara ve mecazlara başvuruluyor. Mecazların uyandırdığı çağrışımlar gruptan gruba, kültürden kültüre, ülkeden ülkeye değişebiliyor. Üstelik araştırmacılar bu mecazları kendi bakış açılarına göre de yorumlayabiliyorlar. O yüzden, mecazları çok dikkatli kullanmak gerekiyor. “Teşbihte hatâ olmaz sözü” bu yanlışlar için peşin bir özür olarak kullanılıyor.

Martin Lindstrom, babasının “Liderin önüne geçmek istiyorsanız, karda onun izlerine basmayı bırakın” sözünü hatırlatarak, “bir mücevher dükkânım olsaydı, yaptığım her şeyin bir mantra[2]’sı olurdu. Dükkânım da farklı olurdu” diyor. Herkese ayak uydurmaktan kurtulmak için rakiplerden değil, kendi iş kategorinizin dışındaki markalardan ilham alınmasını öneriyor. “Apple’ın mücevher işine girdiğini varsayalım ve Apple’ın mücevher mağazasının nasıl bir şey olacağını hayal edelim” diyor[3].



[1] Gerald Zaltman, Lindsay Zaltman, Pazarlama Metaforları: Pazarlamanın Yeni Çağında Tüketicinin Zihnini Anlamak, Optimist, İstanbul, 2008, s.9–18, s.31, s. 36–42.

[2] Tıpkı bir yakarış, bir büyü, sihirli bir nota ya da mistik potansiyel taşıyan bir dinsel metin gibi dualarda, meditasyonlarda veya vecde kapıldığında tekrarlanıp duracak kutsal bir sözel formül. (Bir misyon ifadesi veya slogan değildir. Nike’ın mantrası “özgün atletik performans”, sloganı ise “yalnızca yap”tır.)

[3] Martin Lindstrom, “Eğer Bir Mücevher Dükkânım Olsaydı…”, The BrandAge, Mayıs 2009, s. 32 – 33.

21 Nisan 2010 Çarşamba

MEMETIC MARKETING / MEMETİK (MİMETİK) PAZARLAMA

MEMETIC MARKETING / MEMETİK (MİMETİK) PAZARLAMA

Meme (miym okunur) , Richard Dawkins’in 1976’da ortaya attığı bir kavram.  Yaşayan bir organizma gibi kendi kendini kopyalayan, büyüyen, bir toplumda norm haline gelen, bir kişiden diğerine aktarıldığında gelişen, nesilden nesile aktarılan, kendini şuurlu bir biçimde tekrarlayan, biyolojik gene benzetilen, kültürel fikir, sosyal pratik, kavram veya eylemler olarak tarif ediliyor[1]. ‘Dawkins kitabında insanların başka canlılarda bulunmayan özel bir uyum me­kanizmasına sahip olduğunu ileri sürüyor. İddiasına göre, imkân ve kısıtlamalarıyla birlikte genetik miraslarına ek olarak in­sanlar, fikirlerini de bir nesilden ötekine ak­tarabiliyorlar. Bu sayede, karşılaştıkları güç­lükleri aşma konusunda daha esnek ve daha çabuk davranarak, kendilerini gene­tik adaptasyon ve seleksiyona kıyasla daha hızlı bir şekilde ortama uydurmak imkânı bulurlar, diyor[2].

Mimlerin, yani kültürel genlerin, biyolojik genler gibi çoğalıp yayıldıkları düşünülüyor. Ezgiler, fikirler, sloganlar, modalar, çanak çömlek yapım yolları, birer mim olarak insandan insana aktarılıyor. Genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir bedenden diğerine atlayarak gen havuzunda çoğalmaları gibi, mimler de geniş anlamda taklit denilebilecek bir süreç yoluyla bir beyinden diğerine zıplayarak kendilerini mim havuzunda çoğaltırlar, deniyor. Mimlerin başarısını yaşamkalım değeriyle ilişkilendiren Dawkins, bunun üç kritere bağlı olduğuna işaret ediyor: i. Uzun ömürlülük, ii. kopyalama sadakati iii. ve üretkenlik.

Gen’in kültürel karşılığı olarak geliştirilen bu kavram ‘mimetik’ adlı bir disipline de zemin hazırladı. Mimetik disiplini pazarlama profesyonellerine pazarın, fikirlerin ve markaların genetik haritalarını çıkarma şansı sunuyor[3].

Kültür kodları konusu, kültürel antropolojist ve pazarlama uzmanı Clotaire Rapaille’nin çalışmalarıyla yıllar sonra yeniden gündeme geldi. Rapaille kültürel kodlar ve pazarlama alanındaki 30 yıllık birikimleriyle hazırladığı “Culture Code” kitabında[4] belli bir kültür içinde büyürken insanların sessizce, farkında olmadan belli bir kodlar sistemi edindiklerini iddia ediyor. Kültürel Kod adını verdiği bu kodların insanları Amerikan, Alman, Fransız vs. yaptığını, hayatımızı ve motiflerimizi şekillendirdiğini ve hatta bu kodların nasıl çözülebileceğini ve yaptıklarımızı niçin öyle yaptığımızı anlamamız ve yeni davranışlara girişmemizde yol gösterebileceğini söylüyor.

Kitabında aşkla, seksle, çekicilikle, güzellikle, sağlıkla, gençlikle, evle, yemekle, işle, parayla, ilişkilerle, kaliteyle, mükemmeliyetçilikle, alışverişle, lüksle ve hayatımızdaki daha başka şeylerle ilgili kültürel kodları karşılaştırmalı olarak ele alıyor, eylem ve motivasyonlarımıza bakmak için bize yeni gözlükler sunuyor.

Mimlerin kültürün hayatımıza etkisini Konrad Lorenz’den ödünç aldığı derin iz (imprint) kavramıyla açıklıyor. “Deneyim ve ona eşlik eden duygu bizde derin bir iz bırakır. Bu iz, düşünme sürecimizi belirler ve gelecekte yapacağımız eylemleri şekillendirir. Her bir derin iz kimliğimizi biçimlendirir ve bunların toplamı ise bizi tanımlar.”

Rapaille, kültürel kodların anlamlandırma dünyamıza etkilerini basit örneklerle anlatıyor. “Fransızcada güneş eril bir kelime olan ‘le soleil’dir. Bu kültürde yetişmiş, bu dili öğrenen bir Fransız’ın aklında da güneş erkek olarak algılanır. Bunun sonucu olarak erkekler için parlak, ışıldayan gibi sıfatlar kullanılır. Ay kelimesinin Fransızcası ise dişil bir kelime olan ‘la lune’dir ve bu algı çerçevesinde kadınlar kendi kendilerine ışıldayamazlar ancak bir güneşin ışığını yansıtabilirler. Almancada güneşin karşılığı dişil bir kelime olan ‘die sonne’ olup, Almanlar kadınların dünyaya sıcaklık yaydığına, böylece hayatın yeşermesini sağladıklarına ve çocukları esasen kadınların yetiştirdiğine inanırlar. Ay ise, (der mond) eril bir kelimedir. Almanya’da erkekler geceyle, karanlıkla, hayatın ay tarafıyla ilişkilendirilirler.” Rapaille, bu kültürel kodları anlamadan iki kültürde erkek ve kadınları ve aralarındaki ilişkileri iyi anlayamayacağımızı iddia ediyor.

Kültürel kodu “içinde bulunduğumuz kültürel dolayımıyla herhangi bir şeye, bir arabaya, bir yiyeceğe, bir ilişkiye veya bir ülkeye uyguladığımız bilinçdışı anlam” olarak tanımlayan Rapaille, kitabında Jeep ile ilgili çalışmasından ve sonuçlarından bahseder.

Çeşitli tüketici grupları oluşturmuş ve onlara, “bir Jeep’te neler olmasını istersiniz” gibi klasik bir soru yerine, “Jeep’le ilgili hatıralar”ını sormuş. Hatıralar, açık arazilerle, zor girilen yollarla, yolun esiri olmadan yaşanan sürüş deneyimleriyle, Amerika’nın batısıyla ve geniş düzlüklerle ilgiliymiş. Bunlardan yola çıkarak, Rapaille, Jeep’in Amerikan zihinlerindeki kültürel kodun “at” olduğunu keşfetmiş. Bu keşfiyle birlikte Rapaille, aracı, pazardaki konforlu sözde arazi araçlarına benzetmenin anlamsız ve yanlış olduğuna işaret etmişti. Jeep bir attı; kapıları çıkarılabiliyor, üstü açılabiliyor, böylece rüzgârı hissetme, bir at sürme deneyimi sunuyordu. Araç tasarımını buna uygun olarak değiştirmeyi; aracın farlarını “at gözü gibi yuvarlak” yapmayı önerdi. Bu değişiklik sonrası Jeep’in satışları hızla arttı. Vahşi Batı’da çekilen reklamlarda da ürün bir at gibi sunuldu. Başarı katlandı.

Rapaille, Jeep için Avrupa pazarında başka bir araştırma daha yaptığında deneklerin anlattığı hikâyeler değişmişti. Fransızlar da, Almanlar da, Jeep’i, II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya gelen Amerikan askerlerinden kalan bir hatıra olarak görüyorlar; onu özgürlük fikriyle özdeşleştiriyorlardı. Jeep Fransızlar için Alman işgalinden, Almanlar içinse kendi karanlık yöneticilerinden kurtulmalarını çağrıştırıyordu. Bu kıtada Jeep bir ‘at’ değil, bir ‘özgürleştirici’ olarak algılanıyordu.

Dawkins kitabında Jenkins’in bir ada deneyiminden bahseder. Adada, belli sayıda şarkılardan oluşan bir “şarkı havuzu” olduğunu, her genç erkeğin bu havuzdan birkaç şarkıyı ezbere bildiklerini anlatır. Bazen eski bir şarkıyı söylerken, seslerin ve müziğin biraz değiştirilmesiyle yeni bir şarkının doğuşuna da şahit olur. Yeni şarkıların, önceki şarkıların değişik seslendirilmesi suretiyle ortaya çıktığını fark eder.  Bu yeni formun ortaya çıkışı ekseriya aniden olur ve yıllar boyu dilden dile aktarılır. Şarkının bu yeni biçimi bozulmadan tekrarlandığında yeni haliyle genç nesillere de aktarılabilir. Bu yeni şarkılar bir bakıma öncekilerin kültürel mutasyonları olarak doğar. Birer DNA molekülü olan genlerin uğradığı biyolojik evrime benzer olarak, ‘meme’ler (miym okunur de seleksiyon yoluyla zamanla olgunlaşır ve değişime uğrar.

Kuşlar ve maymunlarda da kültürel evrim örneklerine rastlanıyorsa da asıl kültürel evrim insan neslinde yaşanıyor. Dil (lisan) bunlardan biri. Giyim ve yeme içmedeki modalar, törenler, töreler, sanat ve mimarlık, mühendislik ve teknoloji, tarih boyunca hepsi evrime uğruyor. Genetik evrime benzer olarak değişimler hep gelişme yönünde oluyor, miymler sayesinde insanlığın kâinatı kavraması ve onunla ilişkisi daha da olgunlaşıyor.

Kültürel evrimler de zaman zaman patlamalar şeklinde ve bazı platolar halinde gelişiyor.

Meme terimi, Grekçedeki ‘mimene’ den yola çıkarak “gene”e (gen okunur) benzetmek niyetiyle üretilmiş. Kelimenin memory (hafıza) ile ilgili Fransızca ‘même’ (miym okunur) kelimesini de çağrıştırdığı da biliniyor. 

Memeler, sadece mecâzî değil teknik anlamda da canlı yapılar olarak görülür. Geniş anlamda taklit, memenin nasıl çoğaldığını açıklar. Her memenin yayılma derecesi ve başarısı aynı değildir. Meme havuzundakilerin bazıları daha başarılıdır. Doğal seleksiyona benzer bir durum söz konusudur.  Uzun ömürlülük, doğurganlık ve kopyalama sadakati (fidelity) başarıyı etkiler.

Bilimsel alandaki bir memenin yayılışı, onun bireysel biliminsanları tarafından ne derece kabul gördüğüne, ne kadar çok atıfta bulunulduğuna, ne kadar uzun süre atıfta kaldığına bağlıdır. Şayet meme, popüler bir şarkı ise, kaç kişinin onu duyduğuna, söylediğine, bir ayakkabı modeli ise, ayakkabıcılardaki satış istatistiklerine bakılabilir. Bazı memeler hızla yayılır, hızla kaybolur, bazıları binlerce yıl yayılmaya devam edebilir.

Yayılma hızında etkili olan, kopyalama sadakati, memenin aktarılması sırasında ne derece değişikliğe uğradığıyla ilgili. Bozulmaya meyilli memelerin yayılması daha zayıf olabiliyor.

Memetik Pazarlama, reklam, marka, iletişim konularında kültürler arası etkileşmeleri ve farkları anlamak, izlemek ve buna uygun davranmak konusunda uzmanlara değişik araçlar ve fırsatlar sunuyor.



[2] İsmail Kaya, Damla Damla Pazarlama, bky, İstanbul, 2004, s.177–178.

[3] Aşkın Baysal, “Mimetik Marketing: Türk Tüketicisinin Kültürel Genleri”, MediaCat, Eylül 2009, s.72–79.

8 Nisan 2010 Perşembe

CONTRA / CONTRARIAN MARKETING

CONTRA MARKETING / KARŞI PAZARLAMA

Contra Marketing, firmanın veya markanın bir saldırıyla karşılaştığında buna cevap verme çabalarını ifade ediyor[1]. Firmalar rakibi tarafından hedef alındığını hissettiklerinde bir karşı duruş stratejisine ihtiyaç duyarlar. Bu da firmalar arasındaki zıt duruşu daha da pekiştirir. O yüzden olacak, adı geçen kaynakta konu, pazarlama savaşı kapsamında ele alınmaktadır.

Pazarda birinci konumdaki firmaların, meydan okuyucu stratejiye sarılmak durumunda kalan ikinci sıradaki firmaların saldırılarına karşı önlemler alması bir tür Zıt (Karşı) Pazarlamadır. Keza, ikinci firmaların, liderin izlediği stratejinin iş yaptığını varsaymak gibi bir yanlışa düşmemeleri, liderle nasıl bir savaş içinde olduklarını doğru saptayıp, liderlerin yaptığının tam zıttına bir atak içine girmeleri de bir tür Karşı (Zıt) Pazarlama olur.

CONTRARIAN MARKETING / ZITTINA PAZARLAMA

Contrarian Marketing[2] zıtlık temeline dayanmaktadır. Bazı yeni markalar, geleneksel stratejilere zıt, karşı oluş ve protest duruşlarıyla başarılı oluyorlar. Konumlandırma haritalarında başarılı bir rakibin özelliklerinin zıttına bir konumlandırma da müşterilerin dikkat ve ilgisini çekebiliyor. Bu temele dayanan pazarlama uygulamalarına Contrarian Marketing deniyor. Bu zıtlıklar kimi durumlarda “İki Kutuplu Pazarlama”ya (Dichotomous Marketing) dönüşebiliyor. Türkçede buna, Zıttına Pazarlama, Taraflı Pazarlama, İddialı Pazarlama, Cesur Pazarlama, Şok Pazarlama gibi karşılıklar da önerilebiliyor.

Bir şeyin ne olduğunu anlatmanın yollarından biri onun ne olmadığına işaret etmektir. Tüketicinin bilincinde veya bilinçaltında oluşmuş hazır bir mesaja vurgu yaparak, ona bir alternatif olarak çıkmak da mümkündür. Farklıyız mesajı iki yoldan verilebilir: ya kendinizi anlatırsınız veya karşınızdakini. Eğer, rakibe karşı oluşmuş bir tepki varsa, rakibin kötü bir hikâyesi varsa bu, sizin iyi hikâyenizden daha çok iş yapacaktır[3].

Türkiye’de Vestel’in yan markası olan Regal reklâmlarında da, contrarian marketing uygulanmıştı. Reklâmda bir sahnede sunucu, bir müşteri adayına iki ürün gösteriyor, özelliklerini sayıyordu. “Bu tanınmış bir marka, bu da tanınmamış bir marka. Bunun özellikleriyle diğerininki aynı. Ama bunun fiyatı yüksek, bununki uygun. Hangisini alırsın?” Müşteri adayı, “Fiyatı yüksek ama tanınmış olanı alırım.” cevabını verince, sunucu aniden bir tokat atmaya girişiyordu. (Tokat attığı izlenimi veriliyordu.) Bu kampanya, reklâmcılar, sosyologlar, psikologlar, basın ve halk arasında ateşli tartışmalara yol açmıştı.

Pazarlamanın profesyonel ve estetik görünüşlü olması kanaatine karşılık, çirkinin daha iyi olabileceği; müşterinin her zaman haklı olduğu görüşüne karşılık, bazı müşterilerin “kapı dışarı edilmeleri” halinde daha az probleme yol açabileceği;  kârları arttırmanın en hızlı yolunun müşteri kazanmak olduğu kanaatine karşılık, en az kârlı veya zarar getiren en alttaki % 10-15’lik müşteri kesiminden kurtulmak olduğu görüşleri, contrarian marketing için birer temel oluşturuyor.

Bir açıdan, “şayet markanız-firmanız düşman kazanmayı başarabiliyorsa, kendine sadık, kendisini destekleyen taraftarlar kazanmayı da rahatlıkla başaracaktır” iddiası ileri sürülebiliyor. Taraftarlarının birbirlerine konuyu aktarmaları sayesinde marka ve firma önemli bir güç kazanabiliyor. Logolarınızı, markalarınızı sırtlarında taşıyabiliyor, sizin avukatlığınızı yapabiliyorlar. O yüzden “nefret ettirmekten korkmayın” deniyor. Zıttına Pazarlama’da yöneticiler, “acaba bazı insanları nasıl rahatsız edebilir, onları nasıl kışkırtabiliriz?” arayışı içine giriyorlar.

Bilindik pazarlamada satınalma ihtimali en yüksek müşterileri “çekmek,  yakalamak ve tutmak” üzerinde durulur. Zıttına Pazarlama’da ise konu tersine döndürülür. Yani, pazarlama sürecinde de alışılmışın dışına çıkmaya çalışılır.

Audi’nin, “bir Audi’de rastlayamayacağınız aksesuarlar” sloganıyla tespih, yumurta topuk ayakkabı, göğüs kılları arasında kolye gibi görsellerle desteklediği reklâm kampanyası da bir dönem oldukça ses getirmişti. Audi, Türkiye pazarına girişte, kendisine rakip olarak Mercedes markasını seçmişti. Reklâmlarında kendisini değil, Mercedes markasını anlatmayı tercih etti. Direksiyona takılı bir tespih ile Mercedes’i, parası olan, ama eğitimsiz insanların kullandığını çağrıştıran bir mesajla, ana rakibinin imajı üzerinden kendi algısını pekiştirmeye çalışmıştı.

Kızılötesi ısıtıcı markası Ufo, reklâmlarında bir dönem Çin imajını kullanarak, kendisini karşıt bir durumda konumlandırmıştı. Mağazaya alışveriş için giren bir bayan, ürünün nerede yapıldığını sorduğunda, arkadan bir Çinli görüntüsü beliriyordu. Ufo, Çin’in ucuz ve kalitesiz imajını kullanarak, kendisini buna karşıt olarak konumlandırmıştı.

Contrarian Marketing için başka bir yazı şu adreste bulunabilir:[4] Unwhatever Marketing’e de bakılabilir.




[1] Tahsin Yılmaz, “Karşı Pazarlama”, https://karsipazarlama.wordpress.com/bolum-8-karsi-pazarlama/ 28.12.2017. Ayrıca bkz.: Karşı Pazarlama (Bir Clausewitz Uyarlaması), Beykoz, 2006.
[2] Jeffrey Durgee, “Contrarian Marketing”, Journal of Consumer Marketing, 1992,  Volume: 9 Number: 1

25 Mart 2010 Perşembe

HERD (FLOCK) (SWARM) MARKETING / SÜRÜ PAZARLAMA

HERD (FLOCK) (SWARM) MARKETING / SÜRÜ PAZARLAMA

Toplu hareket eden aynı cins canlılar anlamında sürüler ve davranışları pazarlamacıların da ilgisini çekiyor. Sürü sözcüğü hayvanları çağrıştırdığından sürü pazarlama hoş bir benzetme olmasa da aralarındaki paralelliklerin fazlalılığı da yabana atılamıyor.

Sürü davranışı, hayvanlar kadar, insanlar için de hem sosyolojik hem de psikolojik, hatta biyolojik boyutlarıyla bir gerçektir[1]. Sosyal hayvanlar olarak da anılan insanlar dâhil çeşitli hayvanlar arasındaki sosyal alışkanlıklar da sürü davranışının açıklanmasına yardımcı olabiliyor. Aynı türden hayvanlar da, sosyal davranışları itibariyle birbirlerinden ayrılabiliyorlar. Söz gelişi, sarıca arılar nispeten küçük ve zayıf bir aile oluştururken, eşek arıları daha büyük ve daha güçlü koloniler olmalarına rağmen kışa dayanıklı olamıyorlar. Bal arıları ise, sosyal döngüyü tamamlayarak, yeteneklerinden maksimum düzeyde yararlanıyor ve sürü dürtüsünün yüksek bir türünü temsil ediyorlar.

Aydınlanma çağından beri, insanların düşünen bireyler olduğuna ve davranışlarının bireylerin psikolojisinin incelenmesiyle anlaşılabileceğine dair yaygın bir kanaat vardı. Bu kanıyı yanlışlayan bir dizi davranışsal gözlemlere ve beyin bilimcisinin kanıtlarına bakılırsa, insan türünün de bir grup hayvanı olduğu ve bir sürü gibi davrandığı anlaşılıyor. Bu bulguların geleneksel pazarlama mekanizmalarına ve tüketici davranışlarına uyarlanması[2] çabaları sonunda Sürü Pazarlama ortaya çıktı.

Sürü Pazarlama’nın viral etkilerle ortaya çıktığını ileri sürenler, bazı kişilerin daha etkileyici olduklarını ve bunlara ulaşıldığında geniş kesimlerin de etkilenebileceğini düşünürler. Danışma grupları ve kulaktan kulağa veya viral pazarlama uygulamalarında böylesi etkili kişilere ulaşılmaya çalışılır.

Kimileri de, kitlesel hareketlerin dışarıdan değil birer sürü hayvanı olan insanın içinden geldiğine dair örneklere işaret ediyorlar. Bunlara göre, gruplar, topluluklar, kabileler, sürüler aralarındaki bağlar ve ilişkilerle bireysel davranışlarıyla, bütün bir organizma olarak toplu davranışlara dönüşen performanslar gösterebiliyorlar.

Çevrimiçi topluluklarda, marka etrafındaki oluşumlarda, sosyal ağlarda ve sosyal zekâ, “kalabalıkların psikolojisi” ve benzeri konularda da sürü davranışının izlerine rastlanıyor.

Türkçe’de topluluk denip geçilen gruplaşmalar için İngilizce’de “herd” (sürü), “flock”, “school” ve “swarm” (kitle, topluluk), koloni gibi değişik terim ve kavramlar kullanılıyor.

Topluluk ve sürü kavramlarıyla birey ve grup davranışlarını açıklamak için inek sürüleri, balık sürüleri, karıncalar ve arılar örnek gösteriliyor[3]. Sürüler, her biri bireysel amaçlarını gerçekleştirmeye programlanmış aynı cinsten canlıların bir araya gelmesi, bir arada bulunmasıyla oluşan homojen gruplardır. Bireyler sürü olarak da davranabilirler veya bir araya geldiklerinde toplumsal bir varlığa, bilinçli bir bütüne de dönüşebilirler. Basit kurallar etrafında aralarında ilişkiler oluştururlar ve grubun varlığının devamını sağlayacak hareketlere girişirler. Bir araya geldiklerinde bir birey gibi davranan topluluklar oluştururlar.

Hayvanlar âleminde sürülere de “swarm”lara da rastlanır. İnekler çayırda bir arada otlarlar, kuyruk sallarlar, birlikte uzanıp dinlenirler, birlikte yer değiştirirler, grup halinde davranırlar. İneklerden birine yaklaşıp, ona dokunabilir, onu okşayabilir, birini kenara çekip kesebilir, kurban edebilirsiniz. Diğerleri bu etkileşimden etkilenmez, etraflarına dönüp bakmazlar bile. Zirâ, sürüdeki hayvanlar aralarında özel bir haberleşme, bağlılık, hiyerarşi yoktur. İnekler hem toplu halde ve hem de her biri ayrı bir varlıkmış gibi davranırlar. Aynı örnek koyunlar-keçiler üzerinden de verilebiliyor.

Kuşlar da topluluk halinde uçuşur, beslenir, dolanırlar. Ancak kuşların çevreye ve birbirlerine tepkileri ineklerden farklıdır. Bir kuş topluluğuna yaklaştığınızda kuşlar hep birlikte kaçışır, bir sürü gibi davranır, aynı cinsten kuşlar bir arada, aynı tempoyla uçar, göç ederler. Uçuşta enerji tasarrufu için göçmen kuşlardan bazıları V şeklinde bir yapı oluşturur, sırayla öncülük yapar diğerlerinin dinlenmesine yardımcı olurlar. Balıklar da kuşlara benzer. Bir arada dolanırlar. Hiçbiri liderlik yapmaz, hiçbiri diğerlerine ne yapacağını söylemez. Her balık kendisine en yakındaki balığı gözler ve gerektiğinde hepsi aynı anda aynı yöne birlikte hareket eder.

Ancak, arılar farklı bir manzara ortaya koyuyor. Bir arıya yaklaşmak, onunla etkileşmek istediğinizde diğer arılar bundan bir şekilde haberdar olur ve topluca, belli bir amaç yönünde hareket ederler. Arılarla ayrı ayrı değil, birbiriyle bağlantılı bir sosyal organizma olarak etkileşilebiliyor. Aralarında gerçekleştirdikleri özel haberleşmeler sayesinde arılar, tek başına bireyler kadar, toplu halde ve sanki tek bir bedenin, organizmanın bir parçasıymış gibi de davranırlar. Bir bakıma arıların “sürü”lüğünden, sıradan bir sürü olduklarından söz edilemez. Bir arıya bir şey yaptıramazsınız ama yaptıklarınızla arı ailesinin (oğul) bütününü etkileyebilirsiniz.

Karıncalar da öyle. En akıllı canlılar olmasalar da, yiyecek ararlar ve diğer karıncaların arkalarında bıraktıkları kokuyu takip ederler. Milyonlarcası bir araya gelerek, koloniler, karmaşık ve etkin yollar, sistemler kurarlar. Birbirlerinin bedenlerini kullanarak köprüler kurar, aşılması zor engelleri aşarlar.

İnsan topluluklarında insanlar kendi iradeleriyle hareket edebilirler. Karar ve tercihlerinde nispeten bağımsız davransalar da dış etkenler veya aralarındaki etkileşimler sonucunda bir sürü veya bir organizma davranışı da gösterebilirler.

Dijital teknoloji sayesinde insan toplulukları da kendi başına birer swarm gibi davranıyorlar. Bir üyenin sesi kısa zamanda yüz hatta milyon kişinin sesine dönüşebiliyor. Ne coğrafya, ne sınırlar bunu engelleyemiyor. Eskiden TV karşısında küçük gruplarla sosyalleşen insanlar şimdi kendi sosyal ağları içinde onlarca kişiyle (kabaca 40 kişi) iletişim içindeler. Blog dünyasında bu rakam 140’ın üstüne çıkıyor. İki-üç kademe sonra ve kısa sürede sayı milyonlara çıkıyor. Böylesine oluşan swarmlar çok hızlı hareket ediyor.

Birbirlerini tanımalarına, aralarında kapsamlı bir iletişim olmasına ihtiyaç yok. Tüketiciler marka veya ürün ile ilişkilerinde diğerlerinin ne yaptığına bakıyor, alıp almama, beğenip beğenmeme, yaklaşıp yaklaşmama türünden basit tercihlerinden etkileniyorlar. Aralarındaki haberleşme ve etkileşmelerle tek bir organizma imişcesine yığın halinde davranıyorlar. Bireyin gücü sürünün gücüne dönüşüyor.

İşte sürü pazarlamayla ilgilenen araştırmacılar ve uygulamacılar, bilimin sürüler hakkında kendilerine sunduğu birikimleri, pazarlama amaçlarıyla kullanmanın yollarını ve inceliklerini bulup geliştirmeye çalışıyorlar.

Başsız, lidersiz, hiyerarşik olmayan organizasyonların da kendi kendilerine toplu bir organizma gibi, ortak amaçlar peşinde birbirini bütünleyen davranışlar gösterebildiklerine dair araştırmalar ve yayınlar da çoğalıyor[4]. Denizyıldızı ve örümcek metaforlarını kullanarak, tarihten de örnekler veriliyor. 1500’lerde İspanyol sömürgecilerinin Güney Amerika’daki İnka ve Mayaları birkaç yüz kişilik askeri birlikleriyle yenmelerinin altında, hiyerarşinin en tepesindeki kralları ele geçirerek toplumu başsız bırakmaları taktiğinin yattığından bahsediliyor. Tarih, aynı İspanyol sömürgecilerinin bu stratejilerini tekrarladıkları Kuzey Amerika’daki Apaçiler’e karşı başarılı olamadıklarını yazıyor. Apaçiler Azteklere benzemiyordu. Apaçilerin bir kralı ve lideri yoktu. Her Apaçi grubu diğerlerinden bağımsızdı. Bir grubu yok etmeyi başarsanız bile diğer gruplar tamamen sağlıkla ve hatta daha güçlü bir şekilde mücadeleye girişiyordu. Apaçiler bir tür denizyıldızı organizasyonlarıydı, kollarını kestikçe çoğalıyorlardı.

Yorumcular, internet sayesinde kafası-başı olmayan organizyonların da sonunda kalıcı başarılar elde edebileceği bir dünyaya doğru gidildiğine işaret ediyorlar.



[1] Wilfred Trotter, Insticts of the Herd in Peace and War, Cosimo, Inc., New York, 2007, (ilk yayın tarihi 1919) bazı bölümleri için bkz: http://books.google.com/books?id=qKNxUhpxqvwC&printsec=frontcover&dq=herd#v=onepage&q=&f=false

[2] Mark Earls, Herd: How to Change Mass Behaviour by Harnessing Our True Nature, John Wiley & Sons, 2009.

[4] Ori Brafman, Rod A. Beckstrom, The Starfish and the Spider: The Unstoppable Power of Leaderless Organizations, Penguin Portfolios, New York, 2006.

11 Şubat 2010 Perşembe

CONTENT MARKETING / İÇERİK PAZARLAMA

 

İçerik pazarlama, yıllardır uygulansa da, nispeten yeni ve popüler bir pazarlama uygulaması olarak, müşterinin karşısına çıkıp onu durdurmaya yönelen geleneksel reklâmdan ve müşteriyi sıkıştıran öteki etkileme çabalarından farklı bir yaklaşımdır. Uygun içeriklerin sağladığı güven, itibar ve otorite sayesinde, müşterinin direnci ve satış önündeki engeller rahatlıkla aşılabilmektedir.

Öz olarak, içerik pazarlama, kişilerin veya firmaların birer yayıncı gibi davranmalarını önerir ve üç aşamadan oluşur: i) belirli bir hedef kitle için anlamlı, ilgi çekici, değerli ve özgün bir içerik oluşturmak, ii) bu içeriği hedef kitleye organize ve sistematik bir tarzda ulaştırmak, iii) hedef kitledeki bireyleri bu içeriği okumaya, izlemeye, dinlemeye, üzerinde düşünmeye ve gereğince davranmaya teşvik etmek[1].

Geleneksel reklâm araç ve yaklaşımlarının müşteri üzerinde giderek daha az etkili olmaya başlaması, bu pazarlama türünü güçlendiren etkenlerden biridir. Ayrıca, üretilen içeriklerin değişik biçimlerde, değişik araçlarla ve değişik taktiklerle kullanılabilir olması da bu uygulamaların çekiciliğini arttırıyor. Belli bir konuda belli bir amaçla hazırlanan aynı bir içerik, bloglar, kitaplar, metin dosyaları, ses dosyaları, videolar biçimine kolaylıkla dönüştürülebilmektedir. Aynı içerikten, değişik departmanlarca değişik maksatlarla yararlanılabilmektedir. (Söz gelişi, firma yöneticilerinin birer fikir lideri olarak algılanmalarını sağlamak; satış ekibi, satış çabasına destek olmak; insan kaynakları ekibi de firmanın felsefesini çalışanlara aktarmak amacıyla aynı içerikten yararlanabilirler.)

İçerikler müşterileri ilgilendiren-etkileyen çok belirgin konular etrafında ve çok derin bilgiler içerecek tarzda hazırlanabilir ve böylece daha da etkileyici hale getirilebilir. Keza, içeriklerin kalitesi nispetinde yıllarca değerini koruması, onlarca yıl sonra bile görevini yapması mümkün olur. Ayrıca, etkili bir İçerik Pazarlama sayesinde firmanın sosyal medya ve arama motoru optimizasyonu çabalarının etkinliğine de katkıda bulunulabilir.

Article Marketing’e de bakılabilir.



[1] http://www.marketingtrenches.com/marketing-strategy/what-is-content-marketing-and-why-is-it-hot/ 11.02.2010 Bu ve konuyla odaklanan başka bloglardaki linklere de müracaat edilebilir.

5 Şubat 2010 Cuma

TWITTER MARKETING / CIVILTILI PAZARLAMA

TWITTER MARKETING / CIVILTILI PAZARLAMA

Sosyal Medya Pazarlama türlerinden biri olan Twitter Pazarlama, mikroblogging olarak da bilinir. Sosyal medya en basit haliyle içeriğinin takipçileri tarafından üretildiği bir iletişim platformu. Yayıncılığın katılımcılığa dönüştüğü bir yapılanma olarak sosyal medya internet sayesinde hızla büyüyor. Sosyal medyanın diğer araçları olarak, bloglar, üyelik grupları, fotoğraf (Flicker gibi) ve video (YouTube gibi) paylaşım siteleri de yaygın.

Mikrobloglamada standartları belirleyen Twitter, 2006 yılında Evan Williams, Jack Dorsey ve Biz Stone işbirliğiyle kuruldu[1]. Twitter katılımcıları, “Şu anda ne yapıyorsun?” sorusuna 140 karakterle sınırlı olarak cevap veriyor ve bu cevaplar anında yayınlanıyor. Üyelerin izleyicileri de, başka herkes de Twitter’ın arama imkanlarıyla, merak ettikleri konulardaki “konuşmaları” ve merak ettikleri kişilerin o anda neler yaptıklarını öğrenebiliyor. Twitter’ın gücü ve başarısı, basit, hızlı, kolay üretilebilir, hedeflenebilir, serbestçe izlenebilir ve hızla tepki alınabilir bir ortam oluşturmasından kaynaklanıyor. İş ortamlarında insanların serbestçe sosyalleşebildikleri “su başı” (Water cooler) sohbetlerine benzetilen Twitter, bunu dünya çapında ve elektronik hızla gerçekleştirebiliyor.

İşletmeler Twitter’dan, kendi personeli arasında ücretsiz, hızlı ve açık bir haberleşme ortamı (aracı) olarak yararlanabildikleri gibi, pazarlama amaçlı kullanımlar da hızla yayılıyor. İzleyenler ve izlenenler olarak kişiler, firmalar, markalar belli sosyal gruplar arasında kendilerini konumlandırmak, markalarını güçlendirmek, müşterileriyle ilişkilerini geliştirmek, yeni ilişkiler ve yeni müşteriler oluşturmak amacıyla etkin bir biçimde kullanılabiliyor.

Twitter, firmaları ve piyasaları yakından izlemek isteyen kitlelerin, aralarında sosyal etkileşimler geliştirmeleri yoluyla da pazarlamacılar için izlenmesi adeta zorunlu bir platform olarak da önem kazanıyor. Firmalar bu yoldan kendileri hakkında nelerin konuşulduğunu, neler oluştuğunu anında öğrenmek imkânı buluyorlar.

Dünya çapında sosyal ortamlardaki iletişimlerden dakika bile geçmeden haberdar olmanın önemi ve bu bilgilerin pazarlamada hangi amaçlarla kullanılabileceği hususunda fırsatları görebilmek için Twitter’ı ve nasıl işlediğini yakından bilmek gerekiyor. Twitter Pazarlama hakkında başka ayrıntılar ve uygulamalar hakkında tavsiyeler için bu konuya odaklanan bloglar[2] da izlenebilir.

IBM’in değişik ülkelerdeki binden fazla çalışanı meslektaşları ve müşterileriyle haberleşmede, birbirlerini izlemede Twitter kullanıyorlar. Yemek servis şirketi Sodexo yönetici işe almada; ABD’de yerel bir kafe olan The Coffee Groundz kendini tanıtma, yeni müşteriler kazanma, kampanyalarını duyurmada; Dell Outlet, eldengeçirilmiş ve kampanyalı ürünlerini satmak için özel fiyatlara indirilmiş bilgisayarlarına ait haberleri duyurmada; grafik tasarımcısı Crowdspring.com küresel tasarımcı havuzundaki 12.000 serbest tasarımcının teklif vermesi ve işlerden haberdar olmaları amacıyla; Twitter Pazarlama’yı uygulayan firmalar arasında sayılıyor.

Twitter’da sayıları hızla artan uygulamalardan biri olan Tweet Adder[3], kullanıcılar adına markayı veya ürünü destekleyen mesajları istenilen aralıklarla gönderiyor, verilen anahtar kelimeleri araştırıp sınıflandırıyor, izleyen/izlenen dengesini gözetiyor, neyin gündemde olduğunu takip edip bilgilendiriyor. Uygulama sayesinde firmaların faaliyetleri hakkındaki cıvıldamalar ve site trafiği arttırılıyor, benzer takipçiler anında bulunuyor, hedef alınan Twitter profilleri otomatik takip ediliyor, hızla yeni takipçiler ediniliyor.



[1] Joel Comm, Twitter Power, How to Dominate Your Market One Tweet at a Time, John Wiley, 2009, s. 18-19. Yine aynı yıl yayınlanan başka kitaplar arasında David Pogue, The World According to Twitter; Tim O’Really, Sarah Milstein, The Twitter Book; Laura Fitton, Michael Gruen, Leslie Poston, Twitter For Dummies; Warren Whitlock, Deborah Micek, Twitter Revolution; Steve Weber, Twitter Marketing: Promote Yourself and Your Business on Earth’s Hottest Social Network da sayılabilir.

[2] Bunlardan biri olarak bakınız: http://www.twittermarketingzone.com. http://www.pazarlamakolik.com/twitter-ile-pazarlama da, Twitter'dan pazarlama amaçlarıyla daha etkin yararlanma konusunda önerilere yer verilmiş.