1 Şubat 2018 Perşembe

BAYRAM DEĞİL SEYRAN DEĞİL...

Yıllar öncesinden kıvrak bir kalemin yazmaya, konuşmaya devam ettiğini farkedince, eski defterleri (yani PazarOla! arşivini) karıştırdım.

Bakın neyle karşılaştım.

Beraber okuyalım:






Bayramlar bizleri fikir, duygu, düşünce ve davranış beraberliğine çağıran; neşe, coşku, bazen de hasret ve hüzünle birlikte gelen özel günler. Sevmeyi, sevilmeyi ve sevinmeyi çağrıştıran bu günler sayesinde hepimiz farklılıklarımıza rağmen ve farklılıklarımızla birlikte aslında bir ve birlikte olduğumuzu hem kendimize hem de cümle âleme haykırmış oluyoruz. Birliğimiz hep devam etsin niyetiyle her yıl birbirimizle bayramlaşıyoruz.

Bakmasını bilene her gün bayram. Bendeniz bugün PazarOla! olarak iki bayram birden yaşıyorum. Biri “Ramazan Bayramı”, diğeri de “Pazarlama Bayramı”. Pazarlarda bayram coşkusu yaşanır da, pazarlamada bayram olmaz mı?

Bir topluluk hayal edin ki, bütün üyeleri, sürekli pazarlama düşünsün; pazarlama ile ilgilensin. Ortak paydaları pazarlama olsun. İşte bugün biz böyle bir “aile” ile birlikte bir de haftalıkPazarlama Blogları Karnavalı’nın Bayram Özel Sayısının keyfini yaşıyoruz.

Ben pazarlamacıyım diye geçinenler” işten güçten, geçim kaygısından okumaya zaman bulamıyormuş. Ama “gerçek pazarlamacılar” okumaya da, hem de bol bol okumaya zaman buluyorlar. Hele sayıları her gün çoğalan pazarlama blogcularına ne demeli. Bunlar sadece okumak, gözlemlemek, izlemek, araştırmak, düşünmekle kalmıyor, bildiklerini herkesle paylaşmak için, dünyanın dört bucağına yayılmış “tam bağımsız demokratik internet ülkesinde”, ilgi duyan herkese açık sitelerinde yazıyorlar da yazıyorlar. Hem de bunu, hiçbir maddî karşılık beklemeden, gönüllü olarak yapıyorlar.

Ben pazarlamacıyım diye geçinenler”, bu gönüllülerin bloglarını izleyerek hem pazarlamanın ne olduğunu, hem de pazarlamanın her gün yenilenen dünyasında neler olup bittiğini bedavadan öğrenebilirler.

Bayram şekersiz, hayat pazarlamasız olmuyor. PazarOla!’nın Bayram Özel Karnavalındapazarlama sevdalılarını” bayram vesilesiyle iftiharla takdim ediyorum.

Hem okudum hem de yazdım... (Yalan dünya beni bezdiremezsin!) 

İşadamlarımız, işkadınlarımız ve yöneticilerimiz, yaşadıklarını, düşünce ve duygularını, tavsiyelerini içtenlikle yansıtmak için niye bloglamazlar? Samimî bir yönetici gönlünü başkalarına açmaktan çekinmiyor. Ama hayatını maskeler arkasında geçirenler için böylesi bir teklif, hakaret gibi görülüyor.

Şekerin, şeker hastalarına zehir olması gibi, pazarlama blogları, pazarlamayı “hokkabaz”lık sananlar için zehir gibi gelebilir. Bizden hatırlatması. (Cem Yılmaz’ın 20 Ekim’de vizyona giren Hokkabaz’ı hakkında pazarlama bloglarında ilk yorumu yapacak blogger’a şimdiden en büyük alkışlar.) Onu "hokkabaz" sanmayın, pazarlamadan çok iyi anlıyor.

Bayramınız tatlı, yuvanız muhabbetli, aileniz gayretli, işleriniz bereketli olsun.


Devamını arıyorsanız, o da burada...

Yazıda adı geçen bütün bloggerlere selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Bloglarımız, bloggerlarımız, bayramlarımız bol olsun...

Hey gidi hey!